20 Kasım 2009 Cuma

Domuz gribine emine erdoğan mücizevi iksir

Domuz gribine karşı emine erdoğanın iksiri.bal,polen ve arı sütü karışımı bunları karıştırarak hergün bir kaşık yiyerek bağışıklık sistemini güclendiriyor ayrıca Maydonoz ve limon su karışımıda  domuz gribi ve mikroplara karşı bağışıklık sistemini güclendiriyor Hazırlanışı:Maydonozu temizleyip yıkadıkdan sonra miksere atılır 1-yada 2 limon sıkılıp 1 bardakda su katılarak iyice karıştırılır.günlük bir bardak icilerek bütün griplere ve  virüse karşı korur.
Devamını okuyun...>>

13 Kasım 2009 Cuma

Dr.Murat topoğlu meyve diyeti








Kivi'nin 100 gramında sadece 30 kalori varken, avokadodaki kalori miktarı 167'dir.



GIDA KCAL (KiloKalori)

Ahududu 57

Ananas 52

Armut* 61

Avokado 167

Ayva 57

Böğürtlen 58

Çilek 93

Elma* 58

Erik (mürdüm) 75

Erik (yeşil) 66

Greyfurt* 41

Hurma 274

İncir (taze) 80

Karpuz 26

Kavun 33

Kayısı 51

Kiraz* 70

Mandalina 46

Muz 85

Nar 63

Portakal 49

Şeftali* 38

Üzüm 67

Vişne 58

Kivi 30

Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

NOT: (*) işaretli meyvelerin glisemik indeksleri düşüktür. Tercih edilmelerinde fayda vardır.
Devamını okuyun...>>

12 Kasım 2009 Perşembe

Dr.Ahmet maranki doğal bebek maması ve beslenme

Prof. Dr. Ahmet Maranki doğal bebek maması önerisi:

Annelerimizi yakından ilgilendiren bebeklerinin beslenmesi  nasıl bir gıda ve besin verilmeli özellikle anne sütü almıyan bebeklerin daha iyi beslenmesi önemlidir anne sütü almayan bebekler daha sık hastalanırlar bunun icin bebeklerimizin daha iyi besinler alması icin kolay ve pratik doğal mama öneriyorum




Sebzeli püre maması

Malzemeler:

1/4 kereviz

1/2 havuç

1/4 patates

2 dal maydanoz

2 dal dereotu

1 dal tere

1 çorba kaşığı pirinç unu

1 tatlı kaşığı zeytinyağı

5 dal ıspanak

Hazırlanışı:

Sebzeleri temizleyip yıkadıktan sonra 1.5 su bardağı su ile 10-12 dakika haşlayın.

Sebzelerin suyunu süzüp süzgeçten geçirdikten sonra soğumaya bırakın.

Sebzeleri de püre haline getirin.

Soğuyan sebze suyuna bir yemek kaşığı pirinç unu ilave ederek kaynayana kadar kısık ateşte karıştırın.

Kaynadığında sebze püresini ve zeytinyağını ilave edin. Mamayı bebeğinize ılık olarak yedirin.



Devamını okuyun...>>

Dr.İbrahim saraçoğlu vajinal akıntıya soğan suyu kürü



Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu kadınlardaki vaginal akıntıya karşı uygulanacak soğan suyu kürünü anlattı:


Vajinal akıntıyı gidermek için soğan suyu kürü :

         1 orta boy beyaz soğanı ( kırmızı ve mor soğan olmaz ) dörde bölün. önceden kaynatılmış 2 su bardağı klorsuz suya koyarak 5 dakika kaynattıktan sonra içine başka bir şey katmadan öğle ve akşam yemeklerinden önce 1 er bardak suyunu için. Kürü 15 gün uygulayıp sonlandırın.
         Soğan kürünü adet döneminde uygulamanın bir sakıncası yoktur. Ancak, etki bakımından en uygun zaman adet bitiminden en erken 7 gün sonra başlamaktır.
         Kür uygulandıktan sonra 2. adetinizi görmeden 10 gün önce tekrar 5 gün veya 7 gün bu soğan suyu kürünü uygulamalısınız.
         Hamile kalmak için bu soğan suyu kürünü uyguladıktan sonra kuru incir kürünü uygulamalısınız.(her iki kürü aynı anda uygulamayınız)
Uyarı: Bu soğan suyu kürünü 15 günden fazla uygulamayın.
Bu kürü uygulamaya başladığınızda 2. - 3. günden itibaren akıntılarınızın çözüldüğünü ve ne kadar fazlalaştığını hayretle göreceksiniz.
          Bu kür erken menopoz , çikolata kisti, 3 cm. den küçük miyomlar, adet düzensizliği ve polikistik over şikayeti olan olan bayanlar için de mükemmel bir çözümdür.Yumurtalıklardaki kisti tamamen ortadan kaldırmaktadır.

Uyarı : Sitemizdeki bilgiler paylaşım amaçlıdır.iyi sonuç almak için Dr. larımızın sitesini ziyaret ederek bilgi alabilirsiniz

Devamını okuyun...>>

Suna dumankaya doğum lekeleri için förmül


Suna dumankaya hanımların büyük sorunu olan doğumda oluşan lekeler artık evde rahatlıkla hazırlanan malzemelerle rahatlıkla kurtula bilirsiniz bunlardan bazı förmüller
Malzemeler:
1 tatlı kaşığı yoğurt
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı çiğ patates suyu
Uygulanışı: Malzemeleri karıştırdıktan sonra karışımı lekeli bölgeye sürün.Kurudukça üzerine sürmeye devam edin.
1 saat bekledikten sonra ovarak çıkarın.
Haftada 1 kez uygulayın.
Bu uygulama aynı zamanda cildinizi pürüzsüzleştirir

Devamını okuyun...>>

Suna dumankaya çatlaklar icin meyve kürü


Eşit miktarda çilek çilek zeytinyağlı sabun kullanın.


Ayrıca 10 damla kayısı yağının içine bir E vitamini ampulünü kırdıktan sonra bu karışımı nemlendirici olarak kullanmanızın faydası olacaktır.

Hamilelikle birlikte oluşacak karın ve göğüs çatlaklarını önlemek için bu doğal nemlendirici faydalı olacaktır.

Devamını okuyun...>>

Suna dumankaya akne ve cilt lekelerine portakal kürü


Hanımların büyük kabusu olan güneş lekeleri.sivilceler,ve akneler den kolayca kurtulmanın yolları kışın rahatlıkla temin edebileceğimiz portakalın bir çok faydası vardır c vitamini deposu olan portakalın    kabuğundan ve suyundan rahatlıkla evde hazırlayabiliriz

Aknelerden kurtulmak için kolay uygulanabilecek bir formül;


1 Portakal Kabuğunu rendeleyerek iyice ezdikten sonra içine bir çay kaşığı kabartma tozu ilave ederek karıştırın.

İsterseniz içine 1–2 damla Portakal suyu ilave edebilirsiniz.Bu karışımı 4 gün süre ile Akne olan bölgelere sürün. 20 dakika sonra ılık su ile temizleyin

Devamını okuyun...>>

Suna dumankaya kırışıklar ve yüz toparlayıcı için maske

Suna Dumankaya Derya Baykal'ın sunduğu Deryalı Günler programında Yüzü toparlayıp gerginleştiren, cildi tazeleyen, kırışıkları ve lekeleri gideren doğal maske tarifini açıkladı:


Malzemeler:

• 1 çorba kaşığı ezilmiş yaban mersini

• 2 çorba kaşığı beyaz kil

• 1 çorba kaşığı soya yağı

• 1 çorba kaşığı bal

Hazırlanışı: Malzemelerin tamamını bir kabın içinde iyice karıştırdıktan sonra önceden temizlenmiş cildinize maske şeklinde uygulayın.

25 dakika etki etmesini bekledikten sonra önce sıcak su ile hafifçe ıslatığınız havlu ile cildinizi temizledikten sonra ılık su ile yıkayın. Daha sonra soğuk su ile yıkayın.

Devamını okuyun...>>

13 YAŞINDA ÖLDÜRÜLEN MUSANIN KATİLİ AİLEDEN

13.Yaşında hunharca öldürülen musanın katili sonunda yakalandı Erzurumda öldürülen 13 yaşında ki musa K.nın katili yakalandı kamerada görülen kapşonlu gencin musanın yakın akrabası olduğı tespit edildi ve musanın yakın arkadaşları tarafınfdan da teşhis edildiği öğrenildi Erzurum emniyet inin yaptığı opresyonlara yakalandı ve Erzurum emniyetinde göz altına alınan musanın kuzen gece sorgulandı ç ocuk savcısı tarafından sorgulanan 16 yaşında ki S.K.tutklanatak ceza evine  gönderildi
Katil zanlısının yüzünün sol tarafında siyah bir ben,kulağından çene altına kadar 2 santimlik bir kesik izi bulunduğu belirledi Erzurum Emniyet müdürlüğü olay yeri inceleme şübe müdürlüğü bir ekipleri olay yerinde yapılan incelemelerde iki adet büyük taş parcasında parmak izi tespit etti
Devamını okuyun...>>

domuz gribinden önleyen ve tüketmemiz gereken besinler

Domuz gribine yakalanmaktan korkuyorsanız bu besinleri tüketmeye dikkat edin...


Domuz gribi aşısını beklerken hastalığa yakalanmaktan korkuyorsanız, bilim adamları aşıdan önce dikkat edilmesi gereken noktanın bağışıklık sistemini güçlü tutmak olduğuna dikkat çekti. Bunun yanında hastalığa yakalandığınız zaman virüsü yenebilmek için de en önemli önkoşul bu. İşte bağışıklık sistemini domuz gribine karşı güçlü tutmak için tüketmeniz gereken gıdalar:
Kırmızı biber: Portakalda bulunan C vitamininin 2 katını içerir. C vitamini gribin etkisini yüzde 80 oranında azaltabilecek kadar güçlü bir silahtır.

Yoğurt: İçinde bağırsaklarda mikroplarla savaşan yararlı bakteriler olan probiyotik bulunur. Böylece grip virüsü vücutta barınamaz.

Yeşil çay: Bağışıklığı güçlendiren “epigallocatechin gallate” isimli kimyasalı içerir. Günde 3 fincan tavsiye ediliyor.

Ginseng: ABD’li bilim adamları günde 2 tane 200mg’lık ginseng kökü kapsülü alan insanların grip riskinin yüzde 31 azaldığı belirlendi. Bağışıklığı harekete geçirir.

Badem: Hastalıklarla savaşan antioksidan E vitamini bakımından zengindir. Gripten korunmak için her gün bir ara öğün olarak 24 tane badem yemeye çalışın.

Taze patates: İçindeki “beta carote ”, gribe karşı koruma özelliğini verir. Vücutta A vitaminine çevriliyor ve grip tedavisinde önemli rol bir oynuyor.

Tavuk suyuna çorba: Vücutta mukus üretimini artırarak gribin boğaz ağrısı ve öksürük gibi etkilerini yatıştırmaya yardımcı olur.

Sarımsak: Sülfür maddesi grip sezonunda bu hastalığa yakalanma riskini 2.5 kat azaltıyor ve virüsü öldürme özelliği de bulunuyor. Taze sarımsak daha etkili.

Zencefil: İçeriğinde doğal olarak bulunan “gingerol” maddesi, her türlü enfeksiyonu uzakta tutmaya yardımcı. Zencefil çayını tercih edebilirsiniz.

Ceviz: Antioksidan selenyum soğuk algınlığı, grip ve kansere karşı koruma sağlar. İçindeki selenyum oranı diğer tüm gıdalardan 10 kat oranında daha fazladır.

Turunçgiller: Önemli bir C vitamini kaynağıdır. Özellikle sigara kullanıyorsanız gribe yakalanma riski daha yüksek olduğu için bol bol C vitamini almanız gerekiyor.

Bal: Doğal olarak antibakteriyel özelliklere sahiptir. Çaya ya da yoğurda katarak tüketirseniz etkisi daha da güçlü olur.

Lahana: Ispanak ve lahana gibi koyu yeşil renkli yaprağa sahip sebzeler, bağışıklık sistemini gribe karşı güçlendiren D vitamini bakımından zengindir.

Mantar: Beta-glucan isimli gribe karşı koruyan bir madde içerir. Bağışıklığın grip virüsünü tanımasını ve onu yok etmek için harekete geçmesini sağlar.

Yulaf: Lif, E ve B vitamini ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiren mineraller ve beta-glucan’lar bakımdan zengindir.

Elma: Bilim adamları, düzenli olarak elma yiyen insanların gribe yakalanma riskinin azaldığını ortaya koydu. Günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 25’ini karşılar.

Kırmızı et: Bağışıklık sistemini harekete geçirmek için kırmızı et tüketmek gerekiyor. Yetişkinlerin günde ortalama 40-60 gram et tüketmesi tavsiye ediliyor.

Balık: Omega 3 tüketimini artırarak grip ve benzeri enfeksiyonları uzakta tutabilirsiniz. Haftada 2 porsiyon balık tüketilmeli.

Soğan: Doğal antibiyotikler içerir. Bunun yanında gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendiren “quercetin” isimli bir madde de bulundurur.


Devamını okuyun...>>

Ölümcül virüsü domuz gribine karşı elma ve üzüm sirkesi

H1N1 Pandemi süreciyle ilgili aşı tartışmaları devam ederken, halk domuz gribinden korunma ve vücut direncini artırmanın yollarını arıyor.


Gülsan Gıda, grip ve soğuk algınlığının en sık görüldüğü kış aylarında, özellikle son zamanlarda “Domuz Gribi” tehlikesi için gıda maddesi olan üzüm ve elma sirkesini öneriyor.

Gülsan Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Güldüoğlu, elma ve üzüm sirkesinin metabolizmanın gelişip daha sağlıklı olmasında etkin olduğunu belirterek, “Sebze ve meyveler, mikroplarından arındırılmak için sirkeli su ile yıkanmalı ayrıca gripten kurtulmak için de önlem olarak boğaz ağrılarında sirkeyle gargara yapılmalıdır” dedi.

-ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ SİRKE- Güldüoğlu, sirkenin özellikle ateş düşürücü özelliğinin olduğunu belirterek, öksürük ve soğuk algınlığının giderilmesinde kullanılmasının, boğaz ağrılarında sirke ile gargara yapılmasının ve yorgunluk için yatmadan önce sirkeli su içilmesinin eskiden beri uygulanan belli başlı yöntemlerden olduğunu da dile getirdi.Güldüoğlu, sirke üretimini doğal fermantasyon yöntemiyle gerçekleştirdiklerini söyleyerek, her gün içilecek sirkeli suyun domuz gribinden korunmada uygulanacak yöntemlerden biri olduğunu belirtti.

Güldüoğlu ayrıca, sirkenin yararlarının saymakla bitmeyen bir gıda maddesi olduğunu dile getirerek, “Özellikle gündemde olan domuz gribine karşı iyi gelen elma ve üzüm sirkesi, metabolizmanın gelişip daha sağlıklı olmasında, sindirimin kolaylaşmasında, öksürük ve soğuk algınlıklarının giderilmesinde, idrar problemi yaşayanların rahatlamasında, yüksek tansiyonla savaşta iyi gelir. Sebze ve meyveler, mikroplarından arındırılmak için sirkeli su ile yıkanmalı ayrıca gripten kurtulmak için de önlem olarak boğaz ağrılarında sirkeyle gargara yapılmalıdır” önerilerinde bulundu. Güldüoğlu, Gülsan Gıda’nın bünyesinde bulunan Nevbağ Sirke fabrikasıyla da bu konunun önemini ürünleriyle ön plana çıkarttıklarını dile getirdi. -SİRKE ÜRETİMİ- Güldüoğlu, sirke üretimini doğal fermantasyon yöntemiyle gerçekleştirdiklerini belirterek, müstahsilden alınan yaş üzümlerin sofralarda tüketilen yaş üzümlerin kalitesinde olduğunu söyledi. Güldüoğlu, sirke üretimi sistemiyle ilgili de şunları anlattı:

İşletmeye gelen yaş üzümler önce yıkama işlemine tabi tutulmaktadır. Sap ayırma ve dane patlatma aşamasından sonra küvlerde doğal fermantasyon yöntemiyle mayşe üretilmektedir (yaklaşık 30 gün). Üretilen mayşeden, jenaratörlerde doğal fermantasyon yöntemiyle yaklaşık 15-20 gün arasında sirke üretimi gerçekleştirilmektedir. Üretilen bu sirkelerin kalitesinin daha da artması için yaklaşık 3 ay süre ile fıçılarda dinlendirilmektedir. Böylece Türkiye’nin en kaliteli sirkeleri üretilmektedir. Bu sistemle üretilen sirkenin kalitesi asetatör sistemiyle üretilen sirkeden kat be kat daha üstündür. Çünkü üretim süresinin uzamasıyla sirkeye ayrı bir lezzet gelmektedir

Devamını okuyun...>>

10 Kasım 2009 Salı

Dr.Nihat Hatipoğlu kimler kurban keser



KURBAN


Kurban, ibadet niyeti ile belirli zamanda, belirli nitelikleri taşıyan hayvanı, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacı ile kesmektir. Kurban kesmek, mali bir ibadettir. Allah’a bir şükran, bir teşekkür borcudur. Kurban kesen, Allah’a yaklaşmış, O’nun hoşnutluğunu kazanmış olur.

Kurban kesmek mal ile yapılan bir ibadettir ve vacibtir. Hicretin ikinci yılında emredilmiştir.

Zenginlerin, kestikleri kurban etlerinden fakirleri yararlandırması, müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Varlıklı insanlarla birlikte yoksullar da sevinir. Kurbanla gelen bu sevinç toplumun huzur ve mutluluğunu arttırır.

Sevgili peygamberimiz: «Kim (mal) genişliği bulur da kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.» (et-Terğib ve’t-Terhib, c.II, s.155) buyurarak kurban kesmenin zenginler için önemli bir görev olduğunu belirtmiştir.

Kimler Kurban Keser

Aşağıdaki şartları taşıyan kimselerin kurban kesmesi vaciptir:

1) Müslüman olmak,

2) Akıllı olmak,

3) Erginlik çağına gelmiş olmak,

4) Hür olmak,

5) Mukim olmak (Yani misafir olmamak),

6) Nisab miktarı mal veya paraya sahip olmak. (Kurban nisabında mal ve paranın üzerinden bir senenin geçmesi şart değildir.)

Kurban kesiminin vakti, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Üçüncü günün akşamından sonra kurban kesilmez.

Hangi Hayvanlar Kurban Edilir

Hayvanlardan sadece koyun, keçi, sığır,manda ve deve kurban edilir. Bunlardan koyun ile keçi bir yaşını, sığır ve manda iki yaşını, deve beş yaşını bitirmiş olmalıdır. Ancak, koyun altı ayını tamamladığı halde bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olursa kurban edilebilir. Keçi için böyle bir durum yoktur, bir yaşını doldurması şarttır.

Koyun ve keçi bir kişi için kurban olur. Sığır, manda ve deve birden yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.

Evla olan kişinin kurbanını kendisi kesmesidir. Ancak, kendi beceremezse başkasını vekil eder ve niyet edip kesilirken kurbanına bakar, şahit olur.

Kurbanın eti üçe taksim edilir. Bir parçası kendi ailesine nafaka, ikinci parçası ahbab-ı yarana ziyafet, üçünçü parçası da fakirlere sadaka olarak verilir.

Kurban derisi satılamaz. Evde seccade yapılabilir, ya da fakirlere veya hayır kurumlarına bağışlanabilir.

Devamını okuyun...>>

Dr.Nihat Hatipoğlu kurban kesmek farzmıdır.sünnetmi

Kurban kanlı bir ibâdettir. Bize bir kan şoku yaşatır. Kurban kesmekle ibâdet duygularımızı kana boyarız. Bayrağımız da şehitlerin kanıyla boyanmış değil mi? Şehitlerimiz de vatan yolunda Allah için kurban olmuş kimseler değil mi? Yeri geldiğinde biz de şehit olmaktan, Allah için kurban olmaktan şeref duymaz mıyız? Öyleyse kanı unutmamalıyız. Kanı yaşamalıyız. Allah’a kan ile ulaşabilmeliyiz. Kanın ne esrârengiz bilgi, rahmet ve hayat deposu olduğunu, kandaki Allah’ın eşsiz san’atını ve benzersiz kudret mu’cizesini görerek Allah’ın büyüklüğünü ve azametini; kurban ibâdetinde tecellîsini gördüğümüz Kebîr, Azîm, Azîz, Celîl, Muhyî, Mümît, Âhir, Alîm, Rahmân, Hayy, Kayyûm, Bâis, Muîd, Mükevvir, Muktedir, Gâlib, İlah, Kâbıd, Sâni, Metîn, Şehîd, Bâtın, Zü’l-Emân isimlerinin açtığı ışık ve aydınlık koridorda kavrarız. Öyle ya, kurbanın her bir hücresine, her bir kılına vaad edilen hasene, günahlardan arınma ve bâkî cismânî mükâfâtlar ancak bir şoklama ile elde edilebilir.


Zeyd bin Erkâm radiyallahü anh bildirmiştir: Ashab-ı Kiram (ra):

“Yâ Resûlallah! Şu bayramda kesilen kurban nedir?” dediler. Peygamber Efendimiz (asm):

“Babanız İbrâhîm’in sünnetidir” buyurdu.

Sahabîler:

“Peki, kurbanda bizim için ne sevap vardır?” diye sordular. Allah Resûlü (asm):

“Her kıla ve yüne karşılık bir hasene vardır. (Bir hasene en az on sevaptır.)” buyurdu. 1

Diğer yandan, Allah’ın emri ile ölen aslında ölmüş olmaz ki... Üstad Bedîüzzaman Hazretlerine göre, Fâtır-ı Hakîm, her bir canlı varlığın resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i geçitten hedeflenen netice alındıktan sonra merhametli bir tarzda ekseriyetle dünyadan bir nefret ve usandırmak hissi veriyor. İstirahate bir meyil ve başka âleme gitmeye bir şevk uyandırıyor. Ve hayat vazifesinden terhis edildikten sonra asıl vatanlarına dönmeye şevk içinde bir istek ihsan ediyor. Üstelik, vazife uğrunda, mücâhede içinde ve emirleri yolunda telef olan her ferde şehâdet rütbesi veriyor.

Nitekim bayramda Allah için boğazlanan bir hayvan da Allah’ın emri gereğince kurban edilmektedir. Bir hayvan için, Allah’ın emri uyarınca kurban olarak kesilmek ile bir kasabın bıçağı altında mezbahada et ve ticâret için kesilmek arasında elbette âhiret ve ebedî hayat açısından büyük bir mertebe farkı olacaktır. İşte, Kurban bayramında bir ibâdet heybetiyle Allah için kesilen hayvanlar âhiretteki bu yüksek mertebeye ulaşmakta, mânen şehâdet rütbesini kazanmakta, Sırat üstünden sahibiyle birlikte Allah’ın izniyle hızla geçerek cismânî Cennet hayatına ulaşmaktadır.2 Bu, elbette fânî bir hayvan ve âciz bir insan için büyük bir mükâfâttır.

Demek, Allah’ın emrine teslim olarak amel eden, Allah’ın izniyle, ne dünyada, ne âhirette zâyi etmemiştir, zâyi olmamıştır, ziyâna ve hüsrâna uğramayacaktır, kaybetmemiştir, kaybetmeyecektir




Devamını okuyun...>>

Borçla kurban kesmek vacipmi














Diyanet İşleri Başkanlığı, kamuoyunda kurban kesmenin vacip mi yoksa sünnet mi olduğuna dair tartışmaları 'sığ' olarak nitelendirerek, bu konunun duygusal, siyasi ve ekonomik kaygılardan kaynaklanmasının üzücü olduğunu belirtti

HAKAN AKKAYA
ANKARA- Diyanet İşleri Başkanlığı, kamuoyunda kurban kesmenin vacip mi yoksa sünnet mi olduğuna dair tartışmaları 'sığ' olarak nitelendirerek, bu konunun duygusal, siyasi ve ekonomik kaygılardan kaynaklanmasının üzücü olduğunu belirtti.

Açıklamada, 16 Ocak'ta Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakçıoğlu'nun hac vazifesi için Suudi Arabistan'a gitmeden önce vatandaşlara hac, kurban ve Kurban Bayramı ile ilgili mesajlar vermek için bir televizyon programına katıldığı hatırlatılarak, bu program esnasında söylenen bir cümlenin basının, kurban kesmenin vacip mi sünnet mi olduğuna dair bir tartışma başlatmasına neden olduğu ifade edildi. Bu tip tartışmaların sığ olduğu ifade edilen açıklamada, dini bir konunun polemik haline getirilmesinin üzüntü ile karşılandığı belirtildi. Açıklamada, vacip ve sünnetin kavramsal çerçevesinin bilenmemesinden dolayı söylenenlerin yanlış anlaşıldığı belirtilerek, bunun yanlış değerlendirmelere yol açtığının altı çizildi. Bu konuya ilişkin bazı tartışmaların duygusal, siyasi ve ekonomik kaygılardan kaynaklanmasının üzücü olarak karşılandığı belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi:

Bilindiği gibi artık, bilgi çağında yaşıyoruz. Herkes her türlü bilgiye ve kitaba bir bilgisayar tuşu kadar yakın hale gelmiştir. Bu nedenle bir soruya cevap verirken sadece 'farzdır, sünnettir, helaldir, haramdır, caizdir, caiz değildir' şeklinde basma kalıp cevaplar verilmesi doğru değildir. Bilhassa hakkında farklı görüşler ve farklı içtihatlar olan bir konuya tek kelime ile cevap vermek, her zaman yanıltıcı olur. Bu sebeple farklı görüşleri ve her birinin dayandığı ve bu bilginin de ne derece doğru olduğunu ifade etmek bilimsel üslubun vazgeçilmez bir gereğidir. Ülkemiz ve milletimizin bilgi seviyesi artık oldukça yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Cevaplarımızı verirken bu yüksek seviyeyi göz önünde bulundurmak zorundayız. Bundan böyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın halkı din konusunda bilgilendirirken takip ettiği yöntem bu şekilde olacaktır.

Polemik konusu yapılan ve farklı bilgi düzeyindeki şahısların katıldığı tartışmada her şeyden önce anılan söyleşide kurbanın hükmü ile ilgili soruya cevap verilirken sıradan bir ilmihal kitabında bulunabilecek bilgilere yer verilmiştir. Bazı Hanefi alimler de dahil İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre kurbanın sünnet bir ibadet olduğu, Ebu Hanefi'ye göre ise vacip olduğu ifade edilmiştir. Sünnet ve vacip ayrımı sadece mükellefin yapmadığında ne derece sorumlu olacağı, dinen günaha girip girmeyeceğini belirlemeye yönelik olarak İslam bilginlerinin belirli bir yöntemle ürettiği teknik bir ayırımdır. Soruya verilen cevap da İslam bilginlerinin bu yöntem içinde söylediklerini değerlendirmekten ibaret olmuştur. Kaldı ki bir ibadetin vacip değil de sünnet olduğunu söylemek, söz konusu ibadetin önemli olmadığı anlamına gelmez. Aksi takdirde Hanefi mezhebinin büyüklerinden Ebu Yusuf da dahil, sünnet olduğu yönünde görüş bildiren bütün bilginler itham edilmiş olur. Zira, ortada birden fazla içtihat bulunduğuna göre bunlardan birine tabi olan Müslüman kınanamaz ve uygulaması tartışma sebebi yapılamaz'.

Açıklamada, din konusunda uzman kişilerin, kendi uzmanlık alanlarında mevcut görüşlerden birini tercih etmesinin en tabii hakkı olduğuna dikkat çekilerek, 'Aynı programda bazı büyük sahabelerin, toplum tarafından her yıl kurban kesmenin farz olduğu yönünde bir kanaat oluşmasını engellemek için zaman zaman kurban kesmediklerinden söz edilmiştir. Bu konudaki ifadeler, İslam'ın temel espirisi içinde söylenen şeylerdir.

Milletimizin diğer İslam toplumlarına göre kurban ibadetine çok daha fazla önem verdiği ve bunu bir sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya dönüştürdüğü memnuniyetle müşahede edilmektedir. Ancak dinen kurban kesmekle yükümlü olmadığı halde bazen sosyolojik çevre faktörü ile ve bazen de yanlış bilgilerden hareketle pekçok kimsenin 'günaha girerim' endişesi ile kendisini ve ailesini zora sokarak kurban kestiği de bilinmektedir' denildi.
Devamını okuyun...>>

5 Kasım 2009 Perşembe

prof dr.kenan demirkol hamilelikde gdo zaralımı

Demirkol’un mesleği cerrahlık olmasına rağmen, uzun yıllar beslenme üzerine yaptığı araştırmalar sonucu akıllı beslenmenin sırrını bulmuş. O bir “akıllı beslenme” uzmanı. İnsanları bıçak altına yatmaktan ve hasta olmaktan koruyacak formülü bilimsel olarak açıklıyor…Açıklamalarına başlarken samimi bir dille “Ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum atalarımızın 60-100 sene önce Anadolu topraklarındaki beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum” diyor.Farkında olmadan nasıl kronik hastalık yiyoruz? Kronik hastalıklara sebep mikro besin açlığı nedir? Gıdalardan aldığımız, sağlıklı yaşam için en önemli madde olan Omega-3, gıda emperyalizmi tarafından nasıl yok edildi? Kanser, kalp-damar hastalıkları, ajerji, romatizmal hastalıklar, depresyon ve ruhsal hastalıklarla Omega-3 arasındaki bağ ne?İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol cevapları:İşte tüm bu soruların cevabı ve akıllı beslenmenin sırrı…“16 Ekim’de Dünya Gıda Gününde Ankara’da Ziraat ve Kimya Mühendisleri Odasında Yüzyılımızın Utancı: AÇLIK başlıklı bir konferans düzenlendi. Orada da söylediğim ve şimdi size de açıklayacağım benim üzerinde durduğum konu mikronutrient yani mikro besin açlığıdır! Şimdi bu ne diyeceksiniz?İnsanlar nasıl kronik hastalık yiyor?Dünya Sağlık Örgütü kronik hastalıkları önlenebilir hastalık olarak tanımlıyor. Kronik hastalıklara sebep olan faktörlerin başında; hatalı beslenme, tütün kullanımı ve hareketsiz yaşam geliyor. Son yıllarda yapılan araştırmalardan, dünyada bir yılda 58 milyon insanın öldüğü görülüyor, bu ölümlerin yüzde 60′ı kronik hastalıklardan kaynaklanıyor. 10 yıl içinde bu oranının yüzde 77′ye çıkması bekleniyor.Madem kronik hastalıklar önlenebilir hastalıklar niçin artması bekleniyor?Günümüzde, kanser, kalp-damar hastalıkları, inme dediğimiz ölümcül hastalıklar, alerji, romatizma ve şeker gibi kronik hastalıklar, sinirsel ve ruhsal hatalıklar hızla artıyor. Bu artışın sebebini bilimsel olarak incelediğimizde, tüm bu hastalıkların ana kaynağının mikro besin açlığı ve makro besin fazlalığından oluşan hatalı beslenme ile ilişkili olduğu sonucuna varıyoruz.Peki nedir bu mikro besin açlığı?Mikro besin açlığı insanların yedikleri gıdadan doğal olarak almaları gereken besin maddelerini alamamalarından ortaya çıkar. Bu mikro açlık gıda emperyalizminin yani yapay beslenmenin bir ürünüdür. Mikro besin açlığı ve makro besin fazlalığının önüne geçilirse kronik hastalıklar önlenebilir!Mikro besin açlığının ilk sebebi Omega-3 yağ asitleridir. Omega-3 insan için hayati bir olaydır… Günümüzde tükettiğimiz gıdalardan ihtiyacımız olan Omega-3 asitlerini alamıyoruz. Bunun ana sebebi kara hayvanlarının ahıra tıkılmasıdır. Kara hayvanları meradan kopup ahıra girince, etinden ve sütünden Omega-3 alamaz olduk.Ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum 60 - 100 sene önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!Omega-3 eksikliğinden nasıl hasta oluyoruz?İnsanda her hücre zarında Omega-3 vardır. Her hücre zarı protein ve yağdan oluşur. Buradaki yağ Omega-3 ve oleik asitten oluşur. Eğer hücreler ihtiyacı olan doğal yağı alamazsa damarlar sertleşiyor ve bu da pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp inme veya enfarktüs olmasına yol açıyor. Omega-3 eksikliği bağışıklık sistemine zarar veriyor alerjiler, şeker, romatizma, kanser kronik hastalıklara sebep oluyor. Beyine de hasar veriyor.Omega-3 kaynaklarımız çok azaldı. Omega-3′ün esas kaynağı yeşillik. Balıklar yosun yiyerek, merada beslenen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar da yeşil ot yiyerek Omega-3 alıyorlar ve insanlar bunları tükettiğinde de ihtiyacı olan Omega-3′ü almış oluyorlar. Ancak yapay yemleme ile Omega-3 kaynaklarımız çok azaldı!Omega-3, dolayısı ile mikro besin açlığı yapay yem ile başlıyor! Aslına bakarsanız şu anda dünyada bir gıda emperyalizmi var! İş yapay yem ile başlıyor, birileri para kazanmak istiyor, köylünün kapısına gidip daha fazla süt veriyor diye yapay yem pazarlıyor. Bir çobanın aylık maliyeti 2 - 2,5 milyar YTL ve merada otlayan inek daha az ama sağlıklı süt verir.Köylüye yapay yemi daha ucuza pazarlayıp önce köylüyü alıştırıyorlar. Bu noktada köylü, kapısına servis yapılan hazır yemi, hem daha fazla süt veriyor hem de çoban masrafından kurtulurum düşüncesi ile ucuza alıp kar ettiğini sanıyor.Kapıya gelen yapay yem; hem köylüyü tembelleştiriliyor, hem de köylüyü ve hayvanını doğal sağlıklı beslenmeden mahrum bırakıp sonunda her açıdan zarara uğratmış oluyor. Tabi burada sadece köylü değil köylünün ürettiğini yiyen halk ve beraberinde ülke ekonomisi de zarara uğramış oluyor. Yani zincir uzayıp gidiyor…Bu arada, yine Omega-3 kaynağımız balıklar da daha fazla üretim için çiftliklerde yapay yem ile yetiştikleri zaman yeteri kadar Omega-3 içermiyorlar. Yani yapay yem hem denizden hem karadan Omega-3 kaynaklarımızı yok ediyor.”Biz hayvanlarımıza nasıl hayvanlık ettik?“Hayvan ahırda yapay yem ile, sadece şeker pancarı küspesi, mısır, pirinç kırığı gibi ürünlerle tahıl ağırlıklı besleniyor. Daha fazla süt alabilmek için hayvana nişasta ağırlıklı yem dayatılıyor. Hayvanın ot ve yonca gibi yeşillikle beslenmesi gerekiyor çünkü doğal olarak ihtiyacı olan besin o!Eğer ben 40 litre süt elde etmeyi verimlilik sayarsam, sütün tüketilmesi sonrası insanlarda ortaya çıkan kronik hastalıkların masrafını nasıl açılayabilirim?Nişasta içerikli yem verildiğinde hayvan çok süt yapıyor ama bu süt süt değil zehir!Doğal beslenen ineğin sütünde Omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde40 daha az görülmektedir.Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda çevreyle ilgili hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15′i geçmiyor. Ekolojik hayvancılık denince akla “çevreyle ilgili tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi” geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı?-”Çağın mesleği psikiyatri”Hücre duvarı bizim gümrük kapımız. Omega-3 olmayınca hücreler arşidonik asit kullanmaya başlıyor, ama bu arşidonik asit aynı zamanda stres hormonu üretiyor. Damar elastikiyetini kaybediyor ve damar hastalıkları ortaya çıkıyor, insanın şeker hastası olması kolaylaşıyor. Stres hormonları artınca aşırı pıhtılaşma oluyor ve bu da kalp hastalıklarına yol açıyor.Omega-3′ten yoksun olduğumuz için ülkemizde depresyon oranı çok yüksek. Eğer önlem alınmazsa çağın mesleği psikiyatri!Makro beslenme yani doymuş yağlardan fazla besnme de mikro beslenme açlığına sebep oluyor!Omega-6′yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık Omega-3′ü de değerlendirmeden bağırsak yolu ile vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz, hücre duvarı da Omega-3′ten oluşuyor, vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onunla hücreyi onarıyor, Omega-3 yerine, Omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor, ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesidir. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz, dışardan biri taş atsa havaya uçacak.Omega-3′ten zengin beslenenlerde depresyon görülmüyor!Omega-3′ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı Omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.Burada yinelemek istiyorum, ben Anadolu beslenmesini tanımlıyorum, onların bilimsel araştırmasını açıklıyorum. Tereyağı ile beslenen atalarımız da tereyağından Omega-3 ve oleik asitleri alıyorlardı. Ancak günümüzde tereyağı tüketeceksek sadece ve sadece yüzde100 merada beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağı tüketilmelidir. Diğer türlü ahırda beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağının faydadan çok zararı vardır. Burada gıdaları tüketirken düşünüp, matematiğini yaptıktan sonra almak en akıllısı…Omega-3 ile beslenen çocuklar TV seyretmek istemiyor!Amerika’da gelişme çağındaki öğrenciler üzerinde bir deney yapıyorlar; bu deneyde öğrencilerin yarısı normal beslenirke, diğer yarısına normal beslenmelerine ek olarak her gün Omega-3 desteği balık yağı veriyorlar. Normal beslenen çocuklar sıradan yaşamlarına devam ederken, balık yağı içen çocuklar kısa bir müddet sonra gözlenen ilk gelişme, Omega-3 alan öğrencilerin kendiliğinden hocam bu okulda kütüphane var mı sorusunu sorarak, kütüphane aramaya başlamaları oluyor. İkinci gelişme isa anne babalar tarafından evde gözleniyor, Omega-3 alan çocuklar evde televizyon izlemek istemiyorlar, bunun yerine kendiliğinden kitap okumayı ve ders çalışmayı istiyorlar… Üçüncü gelişme ise yine okulda öğretmalnler taraından gözleniyor, Omega-3 alan çocuklar derslere daha ilgili oluyorlar ve başarı oranlarında yüzde20 artıyor.Mikro besin açlığının ikinci sebebi CLA eksikliğidir!Doğal sütten mahrum kalan insanlar, CLA’dan ( Conjuge Lineoik Asit) mahrum kalıyorlar bu antioksidan bir maddedir. İnsanlardaki yaşlanma hücrelerdeki oksitlenme sonucu ortaya çıkar! İkinci ciddi açlık antioksidan açlığıdır.Asla CLA hapı kullanmayın kalp hastalığı yapıyor.Bu antioksidan eksikliğine çare diye aspir çiçeğinden elde edilmiş haplar CLA hapı olarak satılıyor. Ancak bu haplar izomer yani üç boyutlu açıdan bakıldığında zararlı. Vücudun yağ depolamasını engelliyor. Aspir çiçeğinde elde edilmiş CLA hapı, kalp kas hücrelerinde Omega-3′ü ayrıştırıyor ve bunun sonu kalp yetersizliğine yol açıyor.Mikro besin açlığının üçüncü sebebi insüline benzer büyüme hormonu eksikliğidirMerada otlamış hayvanın doğal sütünde ayrıca insüline benzer büyüme hormonu var ve bu hormon adeta gençlik aşısıdır.Hayvanlar ahıra tıkılınca hatalı beslenme ve ani ölümler ortaya çıktı. Dedem 110 yaşında öldü. 100 yaşından sonra üçüncü dişleri çıktı, tereyağı çocuğuydu. Babam 59 yaşında yaşında öldü, margarin çocuğuydu.Hayvanlar ahıra tıkıldıktan sonra, yeşillikten mahrum kaldılar, beraberine sütten Omega-3, CLA ve insülüne benzer büyüme hormonu alınamaz oldu.Bunlar da mikro besin eksikliği ve makro beslenme fazlalığı ile beraberinde kronik hastalıkları getirdi. İşte kronik hastalıklar dediğimiz başta; alerji, astım, kalp-damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kanserin neden bu kadar artıyor sorularının yanıtı çok açık değil mi?”Makro besin fazlalığının sebebi: Doymuş yağ içeren besinler“Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki Omega-3 yok oluyor! Patates kızartması kolaya gelen ve çocuklara çok sevdirilen bir gıda haline geldi, patates ayçiçeği veya mısırözü yağında kızartıldığında 1 porsiyon patates 6gr.trans yağ içerir. İşte çocuklarda erken yaşlarda obezite başlamasının ana sebeplerinden biri budur.Doymuş yağ içeren besinler mikro besin açlığına sebep olurken, diğer yandan makro besin fazlalığına sebep olmaktadırlar. Omega-6′yı çok tükettiğimiz için farkında olmadan Omega-3′ün yolunu kesiyoruz. İnsan vücudunda Omega-3 ve Omega-6′yı aynı enzimler tüketir, Omega-6′yı fazla aldığımız zaman ihtiyacımız olan Omega-3 bağırsaklardan dışkı yolu atılır.“Bu yağlar gıda emperyalizminin ürünü”Omega-6′dan zengin yağlar ayçiçeği, mısırözü ve soya yağları insan sağlığı için çok zararlı olduğunu Başkan Bush ABD halkına yaptığı açıklamada itiraf etti ve “bu yağları tüketmeyin” dedi. Çünkü bu yağlar sebep olduğu hastalıklardan dolayı ekonomik dengeleri bozuyordu!Aslına bakarsanız bu yağlar gıda emperyalizminin ürünüdür. İkinci Dünya Savaşından sonra ayçiçeği yağını ilk Rusya üretip tüketmeye başladı ve Balkan göçmenleri aracılığı ile Türkiye’ye ayçiçeği yağı kültürü girdi. Mısırözü yağı ABD emperyalizmi üzerinden dünyaya yayılmıştır. Şimdiki Kanola dayatması da yine ABD emperyalizminin işidir. Kanola, kolzanın GDO’lu tohumundan üretilir.İkincisi bu yağlar 40 derecenin üstünde kolaylıkla bizim trans yağ dediğimiz yapay yağ asitleri üretmeye başlar, doğada olmayan yağları insan vücudu tanımadığı için biriktirir, insan vücudunda biriken bu yağ asitleri kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine sebep olur. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozabiliyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep olabiliyor.Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği, mısırözü ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığı, kalp hastalıklarının oluşumunu kolaylaştırıyor.Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun!Doymuş yağ asitlerinden 3 tanesi damar sertliğine yol açıyor, bu yağ asitleri ateorejenik yağ asitlerine dönüşüyor. Bunlar: Laorik asit, Mirsist asit, Palmitik asitAhırda beslenen hayvanın sütünde bu yağ asitlerinden bulunuyor. Peynir yemek çok sakıncalı, et yemek sağlıklı ama hayvanın yağsız et kısmı tercih edilmeli, kıyma ve kıyma ile yapılan etlerden uzak durmalı. Ateorojenik yağ asitleri hayvanın depo yağında var.Doğal beslenen hayvanın iç yağında sterearik asit var yani Türkçesi zeytinyağı diyebiliriz. Hücre içi yağ asidi sterearik asit içerir, bu hayvanın iç yağı yendikten kısa süre sonra insan vücudunda oleik asite dönüşüyor. Atalarımız zeytinyağı bulamadıkları bölgelerde iç yağı yiyerek bir nevi zeytinyağı tüketmiş oluyorlardı.Günümüzde sofralarda ağırlık kazanan doymuş yağ içeren besinler makro besin fazlalığı oluşturarak kronik hastalıkları arttırdı. Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun, kahveye süt değil de krema koymakla elinizle palmitik asit almış oluyorsunuz.Mikronutrient (mikro besin azlığı) eksikliğine sebzelerde sebep oluyor…Yapay gübre, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum, hibrit tohum kullanılarak üretilen gıda ürünlerde mikro besin oranı normalden yani doğal tohumla yetişenlerden çok düşük! Benim açımdan GDO’nun en önemli unsuru mikro besin eksikliğine yol açması!Barut fabrikaları işsiz kalınca, gübre fabrikası oldu!Yapay gübre nerden doğdu hiç merak ettiniz mi? Sebebi bugünde benzerini duyduğumuz hikaye ile biz açlığı yok etmek istiyoruz hikayesi başladı, işin altında yatan sebep ikinci dünya savaşında saklı! İkinci dünya savaşı döneminde savaş için gerekli barutu üreten fabrikalar, savaş bitince işsiz kaldı. Bilin bakalım barut neden üretilir: AZOTPeki yapay gübrenin ham maddesi ne? İşte cevabı AZOT!“Sömürü düzenini bozmak istemiyorlar”Birleşmiş milletler açlıkla mücadelede 46 yılda toplam 30 milyar dolar kullanmış.Peki bu 2008 yılı içinde sadece finans piyasasının içine düştüğü sıkıntıdan kurtulması için bankalara Avrupa ve ABD’den 2,5 trilyon dolar kaynak aktarıldı. Sırf sömürü düzeni bozulmasın devam etsin diye! Şahsen bu adaletsizlikleri göz önünde aldığımda Birleşmiş Milletlerin Hiçbir Kurumuna saygı duymuyorum. Hepsi Amerikan emperyalizmini sürdürmek için kurulmuş bir sistem.“Zeytinyağı ile kızartma yapılmaz, yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır”Tekrar yineliyorum, ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum 60 - 100 sene önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit ve Omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu kalp için en sağlıklı yağ demektir.Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg. Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı.”

Devamını okuyun...>>

3 Kasım 2009 Salı

Domuz gribin aşısının tehlikesi ve yan etkileri


Grip aşılarına tıp dilinde adjuvan adı verilen ve vücudun aşıya daha fazla tepki vermesini sağlayan maddeler ekleniyor. Alüminyum ve skualen bunlar içinde en çok kullanılanlar.
Aşılara adjuvan eklenmesi teorik olarak mantıklı, çünkü bu sayede kısa zamanda az sayıda virüsle aşı üretmek ve böylece de daha az virüs antijeni ile daha çok insanı aşılamak mümkün oluyor.


Domuz gribi yayılıyor. Her ülke kendine göre tedbir alıyor. Bunların başında da aşı geliyor. Ama tüm dünyada ve Türkiye'de yeni gribin yeni aşısı tartışılıyor.Tartışmanın odağında aşının yeteri kadar tes edilmediği iddiaları var. Eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un sözünü ettiği faz 1 ve faz 2 uygulamaları, aşıların ruhsat alıp piyasaya sürülebilmesi için yapılması gereken araştırmalar.


Prosedüre göre, aşılar üretildikten sonra önce laboratuvarda test ediliyor. Ardından sırasıyla hayvanlar ve insanlar üzerinde uygulanıyor. Aşı uygulandığında oluşması hedeflenen "antikor" yani kanda koruyucu madde oluşup oluşmadığına bakılıyor. Ama Sağlık Bakanlığı'na göre aşı bu testlerden geçti. Piyasaya sürülmeden önce bir kaç bin gönüllü üzerinde denendi. Hem bu nedenle hem de Türkiye'de de aşıya ruhsat vermek için Sağlık Bakanlığı aşı Ankara'ya gelince önce testlere devam edecek. Hem kimyasal hem de hayvan üzerinde testlere tabii tutulacak, "içindeki katkı maddeleri neler, oranları ne kadar" bir kez daha kontrol edildikten sonra uygulanacak.Peki uygulanacak aşının yan etkileri ne olacak? Şeracettin Çom "kızamık, kabakulak gibi aşılardan daha büyük bir yan etkisi yok" dedi, milyonda bir rastlanabilecek yan etkiyi de hatırlattı.

Devamını okuyun...>>